Sizi bilmem ama ben her zaman kitap aşığı bir insan olmuşumdur. Bugün bunun üzerine biraz düşününce aslında kitapla aramdaki aşkın kaynağı olan yazarlarımızı daha bir içten sevdim.
Haliyle sevdiğim kitapların kaynağı yazarlarımıza kucak dolusu sevgiler diyerek başlıyorum bugün yazıma.
Yazar, bilgi ve kültür yüklüyse ortaya çıkan eserler sayfalarca okunur. Zülfü Livaneli mesela, ve bugünün eseri de kendisinden haliyle.
Konstantiniyye Oteli…
Bizans kalıntıları üzerinde inşa edilmiş ultra lüks bir otelin açılış günüyle başlıyor kitap. Otel açılışına gelen davetlilerin yaşamlarını konu alarak verilen kesitler aslında ülkemizde yaşananların panaromasının yansıması.
Kitap bir kurgudan ibaret olsa da sıra dışı bir yolculuğa çıkmışsınız gibi size çok tanıdık gelecek. Para, yoksulluk, mezhep, siyaset, kültür ve tarihle harmanlanmış mesajlar veriyor.
Toplumun psikolojik ve sosyolojik analizlerinin bulunduğu, ilk satırdan son satıra kadar öğrenmenin ve not almanın keyfiyle satırları çizerek okudum.
Hayatın hiç kimseye altın tepside sunulmadığını, herkesin tattığı acıların kendi içinde çok derin olduğunu bilgece nakış nakış işleyen yazar, onlarca insanı onlarca farklı yaşam tarzlarını ve kültürü tek bir kitapta toplamayı başarmış doğrusu.
Romandaki karakterler sanki büyük bir salonda farklı masalara oturtulmuş da siz hepsinin hikayesini masa masa dolaşıp dinliyorsunuz sanki.
Aslında her birinin hikayesi öylesine tanıdık geliyor ki, hepsi içimizden insanlar gibi. Konstantiniyye Oteli’nin açılış törenine damga vuran ana karakter Zehra, hikaye de tam olarak onun gözünden anlatılıyor.
Yıllar geçse de diller ve dinler farklılaşsa da şehirler ve kentlerin isimleri değişse de toplumun iktidar, güç ve para hırsı her dönemde aynı. İstanbul’un yüzyıllardır süren cümbüşünü anlamak açısından okunması gereken bir kitap.
Kitabı tek kelimeyle betimle derseniz, senfonik bir roman diyebilirim. Sizi alıp tarihin tozlu sayfalarına götürüyor.
Romanda yerin hem altını hem üstünü görüyorsunuz, toplumun yıllardır çözülemeyen problemlerine hem günümüzden hem de yakın tarihten örnekler vermiş.
Yazar kısacası İstanbul’un ne kadar kozmopolit bir şehir olduğunu, içinde geçmişten günümüze her zaman farklılıklar barındırdığını anlatmış.
Zülfü Livaneli hem yazar olarak hem de besteci olarak beğendiğim sanatçılardan olmuştur.
Etkileyici ve bir o kadar da sürükleyici bir üslupla yazdığı kitabı keyifle ve severek okudum. Kitap kapağında ki illüstrasyon çalışması içeriği fazlasıyla yansıtıyor aslında.
Konstantiniyye Oteli yazarımızın 16. Eseri, 2016 yılında Doğan Kitapevi’nden çıkma ve 476 sayfadır.
Aslında toplumda ki her kesime bu kitabı okutup kendilerine ders çıkarmalarını sağlamak iyi bir sonuç verebilir. Ben kendi adıma birçok ders çıkardım mesela.
Sosyal deney olarak denesek mi acaba ne dersiniz?
Ve geldik sona, bugünlük bu kadar, ee size iyi okumalar o zaman…