Mayıs’ın ilk haftasıydı sanırım, çok sevdiğim bir arkadaşımla Kadıköy Bahariye’de karşılaştık. Ayak üstü sohbet ederken, elinde kalın kaplı, kapak sayfası nostaljik bir kitap görür gibi oldum.

Kitaplara olan merakımı bilmeyen yoktur, arkadaşım tam kitabı çantasına koyuyordu ki, Ne okuyorsun çabuk söyle dedim ve orada başladı benim için Nar Ağacı’nın hikayesi.

Ama ne hikaye… Her kitabın bir hikayesi vardır ama bazılarının hikayeleri gerçekten özeldir. İşte Nar Ağacı da tam böyle bir kitap.

Neyse artık kitaba gelelim değil mi?   

Tebriz’li bir halı tüccarının oğlu Setterhan ile Trabzon’lu iyi bir ailenin kızı olan öksüz Zehra’nın hikayesi bu.

Balkan Savaşı yıllarında başlayıp I. Dünya Savaşı yıllarına kadar uzanan, Trabzon – Tebriz – Bakü – Tiflis – İstanbul’da geçen iki farklı acı hayat.

Kitaptaki karakterin dedesi Setterhan ve anneannesi Zehra’nın hikayesinin meraklı yolculuğu, 30 yıl önce yazılmış bir mektupla başlar. Karakterimiz, bulduğu mektubun izlerini geçmişe doğru sürerken, dedesi ve anneannesini başından geçenleri öğrenir.

Savaş ortamının verdiği sıkıntılar, çaresizlik, hayata tutunma çabaları ve en kötüsü vatansızlık.

Bu yolculukta Zehra’nın Setterhan’la kaderlerinin nasıl birleştiğine an be an şahit oldum. Kitap beni bir girdap gibi içine çekti.

İran’ın sokaklarını karış karış dolaştım, aynı gökyüzüne baktım, aynı havayı soludum. Bakü’nün duvarlarına Setterhan ile birlikte dokundum. Bir Setterhan bir Zehra oldum. Hiç bitmesini istemediğim bir yolculuğa çıkmış gibiydim.

Yüreğimin çarptığı  yerler de oldu, gözlerimin dolup buğulandığı da, okurken yazar ile beraber 30 yıl öncesine savruldum.

Nazan Bekiroğlu’ndan okuma yapanlar bilir; şiirsel betimlemeleri, aşk, yolculuk ve tarihle bezenmiş bir dil ile karşınıza çıkar. Hikayeyi uzaktan seyrediyormuşcasına birden bire içinde kayboluverirsiniz.

Yazarın dilini ve üslubunu hatta en çok karakter tahlillerini sevdim. Hem öğretici hem masalcı bir anlatımı var. Kitaptaki üslup sizi asla yormuyor. Uzun zamandır böylesine dokunaklı bir kitap okumamıştım.

Zengin bir detay ve dönemi anlatmada mahir bir yazar Nazan Bekiroğlu. Okurken sıkılmayacağınız ve bir o kadar da bitmesini hiç istemeyeceğiniz, tadı damağımda kaldı diyebileceğiniz bir eser.

Nar Ağacı, Nazan Hanım’ın yazdığı 12. eseri ve Timaş Yayınlarından çıkma. İlk basım 2012 yılında, 534 sayfalık bir eser. Kapak sayfası nostalji ve yaşanmışlığı yansıtıyor, anlamlı ve itina ile seçilmiş.

Kitap doğu masalı edası ile yazılmış, içindeki tasvirler içeriğinin gerçekçiliğini daha ön plana çıkarmış.

Kitapla birlikte bende birçok yer gezdim ve çok fazla bilgi edindim. Yaşanmışlıklar, hem kadere hem insana hem de dünyaya dair düşünceler ve sorgulamalar içeren hissiyatlarla dolu.

Kitap severler için biçilmiş bir kaftan diyebilirim. Yazarımızın diğer kıymetli eserleri gibi son derece yoğun bir duyguyla yazılmış. Ayrıca kitabın filminin çekilip farklı bir esere dönüşmesini de heyecanla bekliyorum.

Bence en iyi kitaplar arasında ilk 10 a girebilecek bir eser. Her sayfayı çevirdiğimde içimi büyük bir merak kapladı. Kitabın içerisinde öylesine kayboldum ki sanki hikayenin anlatıldığı yerler oraya gitmem için beni çağırıyordu.

Açıkçası bu yazıyı yazarken tekrar okuma isteği kapladı içimi. O zaman kahvemi alıp başlayayım ben. Eğer bu tür romanlara ilginiz varsa hiç vakit kaybetmeden alın birlikte okuyalım.

Dikkat! Paylaş Butonu Ücretlidir. Şaka şaka, dilediğin gibi paylaş başkaları da okusun, bilgilensin.

2 Comments

  1. Çok başarılı bir yazı olmuş. Kitap gerçekten çok çok güzel. Ben de ablamın vesilesiyle okumuştum 😊

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir